10 Şubat 2010 Çarşamba

AYNI DENİZİN KIYISI

''Aman Adanalı'''yı da komşu sahiplendi!!

Bu haberle şöyle bir irkildik!! Yine bir şeyi kendilerine döndürüp,bizim diye çıkıverdiler ortaya; hınzır komşular diye.Neymiş Aman Adanalı şarkısına Yunanca sözler yazıp söylemeye başlamışlar.Hadi savaş çıkaralım.Hadi yiyelim birbirimizi, o senindi bu benimdi diye. Gözlerimizi oyalım ne dersiniz?

Haberi hazırlayanlar sanırım bunu istemiş olacaklar ki anafikrin böyle olduğu bir metin hazırlamışlardı,şarkıyı dinletikleri haberin altına.Neyse ki bizlerin uğraşacağı daha önemli gündem maddeleri olduğundan, aradan sıyrılamadı çok ilgilenemedik bu haberle yoksa görürdü onlar gününü...

Aynı denizin kıyısı olan iki ülkenin birbirinden etkilenmesi neden böyle algılanır hiç anlamıyorum.Yıllarca her iki tarafta körükledi bu ateşi.O taraf sahip olduklarını yitirmenin acısıyla, bu taraf kazandıklarına sahip çıkıp koruma içgüdüsüyle yedi durdu birbirini. Oysa gidenler bilir bizler halk olarak çok benzeriz birbirimize.Sokaklarına çıktığınızda sanki İstanbul'da bir semtte olduğunuzu sanırsınız Atina'da çiçekçiler,dilenciler,cam siliciler,sokak satıcıları sanki kopyalanmış gibidir kavgalar bile birbirine benzer sokaklarda.Aynı şeylerden zevk alırız:müzik severiz,alkol severiz,gürültülü eğlenceler,kalabalık aileler severiz.Hükümet politikaları yüzünden evlerinden göçe zorlanmış yüzlerce mübadil gözyaşlarını tutamaz doğduğu toprakları düşününce; Niko Ayvalık'tan Ahmet Selanik'ten bahseder oysa, yani birbirine karışmış bir topululuktur aslında.Her iki tarafta göçerken diğer tarafa, yanında götürmüştür elbette o güne kadar öğrendiklerini.Bu yüzden benzer yanlarımız çoktur biz suyun kaynağını ayırmaya çalışırken karışmıştır oysa ki onlar koskoca Ege'ye.

Herşeye bu benimdir demek acizliktir ,her iki tarafta da böyle yapanlar acz içinde dönüp duruyorlar bana göre.Oysa kültürü öğrenip onu geliştirmek, onun üzerine birşeyler eklemektir sahip çıkmak.Ancak bu şekilde yaşar ve gelecek nesillere aktarılır. Bunun en iyi örneklerinden biri kahvedir.Kahve ağacının yetişmediği bir ülke olmamıza rağmen Türk Kahvesi diye adlandırılan bir içeceği dünyaya sevdirmiş ve adının böyle anılmasını sağlamışızdır.
Adına methiyelerin düzüldüğü bir efsaneye dönüştürmeyi sahip çıkarak ve geliştirerek elde etmiş bir toplum olarak benzerliklerden neden bu kadar sıkıntı yaşıyoruz anlamak gerçekten çok zor.

Yıllarımı folklor araştırmaları ile geçirmiş biri olarak,bir dönem bu güdümlü düşünceye sahip olduğumu görünce,ne kadar hata yaptığımı farkediyorum.Son yıllarda özellikle greek müziği keşfedip,icra edip, o kültürün içine girdikçe bunu çok iyi anladım.Onca yıl birlikte yaşamış bir toplumun birbirinden etkilenmesi kadar doğal ne olabilir ki? Üzümler birbirine bakarak kararmış işte.Müzik denen evrensel kültür de bu durumdan nasibini alacaktır elbette.Bugün herkesin diline marş olan birçok Serdar Ortaç parçasının Yunanca olduğu gerçeğini unutmadan eleştirileri yapmak, bunlardan düşmanlık yerine dostluğu öne çıkartmak bizlere yakışır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder