12 Ocak 2010 Salı

BİR ÖLÜMÜN ARDINDAN...

Dün bir cenazeye katıldım. Fenerbahçe Camii'den öğle namazına müteakip kaldırdık bizim tanıdığımız işiyle fotografçı Mehmet Abi'yi...Çok zaman geçirmemiş olsak da severdik birbirimizi.

Delikanlılık dönemimden beri cenazeleri kaçırmamaya çalışırım. Ne kadar tanıdığım önemli değil, birkaç kere görüşmüş olsak da orada olmak isterim,gelişine şahit olamamış olduklarımın, buradan göçüşüne tanıklık edip, karşılıklı olarak ufak da olsa birbirimize geçmişse hakkımız, onu helal etmeye... Çünkü bilirim ki kıl kadar yakındır hepimizin hakları birbirine!! Ve her kayıp haberini aldığımda zaman durur benim için.Kalabalık dahi olsa çevrem, bir anda müthiş bir sessizlik kaplar etrafımı, kulaklarımı sağır eder sessizliğin sesi...Yakından tanıyanlar bilir bu durumu ve bir süre beni kendi halime bırakırlar. Sonradan toplarım biraz kendimi ve aklımın bir köşesinde yer etse de o kayıp haberi devam ederim hayatıma kaldığım yerden.

Zamanın benim için durduğu o anlarda yaşadıklarımızın ne kadar boş, ne kadar anlamsız koşuşturmalar içinde geçtiği aklıma takılır. Ve bir hikaye gelir hatırıma, hani kaşığın içindeki yumurtayı düşürmeden yürüyen çocuğun hikayesi. Bilmeyenler için anlatmak isterim:

Adamın biri oğlunu yanına çağırır ve kaşığın içine koyduğu yumurtayı, kendi belirlediği yoldan katetmesini ister. Bunun sonucunda bir kese altın kazanacağını söyler.Ama tek şartı vardır: ''yumurtanın kırılmaması''.Oğul babasının dediğini yapar.Yumurtayı koyduğu kaşığın sapını dikkatlice tutarak ,yolu yürümeye başlar.Gözünü bir an için ayırmaz kaşıktaki yumurtadan, eee ne de olsa bir kese altın vardır yolun sonunda ve ulaşır babasının sözettiği yere. Babası onu beklemektedir sakince; oğlunu güzel bir şekilde karşılar. Oğul görevi tamamlamış olmanın gururuyla babasına sarılır ve kesesini alır.İçindeki altınlarını sayarken babası yüzünde bilgeliğin getirdiği gülümsemeyle sorar:

''Oğul yolu geçerken senin için ektirdiğim gülleri gördün mü?''
''hangilerini baba'' der çocuk merakla
''yolun solundaydılar'' diye cevap verir baba
çocuk şaşırır hemen devam eder baba
''peki sağ taraftaki fıskiyeli havuzu gördün mü? Üzerinde senin isminin baş harflerini yazdırdım''.
Onu da görmemiştir oğul ve
''hayır baba''der yüzünde büyük bir utançla. Baba yanına çağırır oğlunu ve başını okşayarak
''sen elindeki yumurtayı düşürmeden götürmeye ve sonunda kazanacağın altına o kadar sabitlenmiştin ki etrafında olan güzellikleri farketmedin bile''der.

İşte hayat da böyledir oğlum; ödül diye düşündüklerini kazanmaya çalışırken, kaçırıverirsin çevrendeki güzellikleri. Herşeyi kararında ve hakkıyla yaşamaktır oysa ki gerçek kazanç...

Bu öykü hayatı özetler gibidir aslında.Dünyadaki en cesur varlıktır insan;öleceğini bile bile yaşayan,sanki kefenin cebine bir şeyler koyarak gidecekmiş gibi acımasızca onu bunu ezerek, güç elde etmeye çalışıp,yaşamın güzelliklerini farketmeden,bir gün dünyadan göçüp giden...Unutmayalım ki hepimiz için birgün tabutumuzun başında duran hoca tarafından sorulacak orada bulunan topluluğa
''muhterem cemaat merhuma haklarınızı helal ediyor musunuz?'' diye..
Çıkan:
''helal olsun!!!''
cevabı ne kadar çoksa kazançlarımız o kadar çoktur.

Dostlarım, her zaman dediğim gibi tabutu kimin taşıyacağı belli olmaz. Haklarımızın birbirine yakın olduğunu aklımızdan çıkarmadan ve etrafımızdaki tüm güzelliklerin farkına vararak yaşamak dileğiyle...

Son söz tabii ki Mehmet Abi'ye: Sevgili abim yeni yolunda hayırlar diliyorum sana. Fotograf çekimlerinde kullandığın spotların ışığından daha aydınlık olsun yolun.. Haklarımız helal olsun!!!....

4 yorum:

  1. Çoookkk başarılı...Yüreğinize sağlık.

    YanıtlaSil
  2. Bunlar çok başarılı yazılar bence.Seninle gurur duyuyorum..Bu yazma heyecanının hiç bitmemesi dileğiyle...

    YanıtlaSil
  3. Tebrik ediyorum. Herşey o kadar güzel ki, söyleyecek söz bulamadım. Ellerine sağlık.
    ÖPÜYORUM...

    YanıtlaSil
  4. Bu güzel eleştrileri almak beni çok mutlu etti teşekkür ediyorum...

    YanıtlaSil